26 Temmuz 2010 Pazartesi

"ÇARPIŞMA PARTİSİ" çıktı...





Üstadımız,pirimiz Chuck Palahniuk'un yeni romanı "Çarpışma Partisi" Türkçe olarak yayımlandı sonunda. UYUMSUZLAR olarak bu kitabı da, her Chuck Palahniuk romanı gibi ihmal etmeyin diye hatırlatıyor, klişe tabirle OKUYUN, OKUTUN diyoruz. Bu vesileyle Chuck'ın başyapıtlarından biri olan "Dövüş Kulübü"nden bir kez daha küçük bir doz sunmayı da görev biliyoruz:



“Tyler bana garson olarak bir iş buluyor, sonra Tyler ağzıma bir silah sokuyor ve ebedi hayata ilk adım olarak ölmen gerekiyor diyor. Aslında uzun bir süredir Tyler ve ben birbirimizin en iyi dostuyduk. İnsanlar hep sorar, Tyler Durden hakkında bir şeyler biliyor muydum?
Silahın namlusu boğazımın sonuna kadar dayanmış, “Gerçekten ölmeyeceğiz” diyor Tyler.
Dilimle silahın namlusuna açtığımız susturucu deliklerini hissedebiliyorum. Bir silahın çıkardığı sesin en önemli bölümünü genleşen gazlar oluşturur, ve de kurşunun çıkardığı ince sonik bir patlama duyulur, çünkü kurşun çok hızlı gitmektedir. Susturucu yapmak için, silahın namlusuna sadece delik açmanız gerekir, bir sürü delik. Bu delikler gazın kaçmasına ve kurşunun hızının, ses hızının altına düşmesine sebep olur.
Delikleri yanlış açarsanız, silah elinizi uçuracaktır.
“Bu aslında ölüm değil.” diyor Tyler. “Efsane olacağız. Yaşlanmayacağız.”
Namluyu dilimle yanağıma doğru alıp, Tyler sen vampirlerden bahsediyorsun diyorum.
Üstünde durduğumuz bina on dakika içinde burada olmayacak. Buharla dezenfekte edilmiş nitrik asidin yüzde doksan sekiz konsantresini alırsın, ve bu aside üç kat fazla sülfürik asit eklersin. Bunu buz teknesinde yapmalısın. Göz damlası ile damla damla gliserin eklersin. Nitrogliserinin olur.
Bunu biliyorum çünkü Tyler bunu biliyor.
Nitrogliserini talaşla karıştırırsın ve çok güzel bir plastik patlayıcıya sahip olursun. Bir çok kişi nitrogliserini pamukla karıştırıp, sülfat olarak Epsom tuzu ekler. Bu da işe yarar tabi. Bazıları nitro ile parafin kullanır. Parafin hiçbir zaman benim işime yaramadı.
Böylece Tyler ve ağzımda bir silahla ben Parker-Morris Binasının tepesindeyiz ve camların kırıldığını duyuyoruz. Kenardan bir bak. Bu yükseklikte olmamıza rağmen, bulutlu bir gün. Bu dünyanın en yüksek binası ve bu yükseklikte rüzgar her zaman soğuktur. Burası çok sessiz, uzaya gönderilen deney maymunlarından biriymişsin hissi veriyor. Yapmak için eğitilmiş olduğun küçük görevi yapıyorsun.
Bir kolu çek.
Bir butona bas.
Ne yaptığının farkında bile olmazsın, ve sonra zaten ölürsün.
Yüz doksan bir kat yukarıda, çatının ucundan bakınca, aşağıdaki cadde, durup yukarı bakan insanlardan oluşmuş tüylü bir halı ile benek benek olmuş gibi görünüyor. Kırılan cam tam altımızdaki pencerelerden birine ait. Binanın kenarından bir cam patlıyor ve peşi sıra siyah bir buzdolabı kadar büyük altı çekmeceli bir dosya dolabı fırlıyor, tam altımızda binanın sarp yüzünden altı çekmeceli bir dosya dolabı aşağıya düşmeye başlıyor, yavaşça dönerek düşüyor, düştükçe küçülüyor, ve sıkış tepiş kalabalığın ortasına düşüp kayboluyor.
Altımızdaki yüz doksan bir kattan birinde Kargaşa Projesinin Yıkım Ekibindeki uzay maymunları, tarihin her bir kırıntısını parçalayarak, yabanileşiyorlar.
İnsanın her zaman sevdiğini öldürmesi ile ilgili o eski deyiş, aslında iki şekilde de geçerlidir.
Ağzında bir silah varken ve silahın namlusu dişlerinin arasındayken, sadece sesli harflerle konuşabilirsin.
Son on dakikamızdayız.
Binanın bir camı daha patlıyor ve camlar parlayan güvercin sürüsü gibi etrafa püskürüyor, ve sonra Yıkım Ekibi tarafından itilen koyu ahşap bir masa binanın kenarından milim milim çıkıyor ve kalabalığın içinde kaybolan büyülü bir uçan cisim oluyor.
Parker-Morris Binası dokuz dakika sonra burada olmayacak. Yeteri kadar yanıcı jelatini herhangi bir şeyin temel kolonlarına sararsan, dünyadaki her binayı devirebilirsin. Kum torbalarıyla kuvvetlice bastırıp sıkıştırmalısın ki, patlama kolonun karşısındaki garaja değil, doğrudan kolona yönelsin.
Bu nasıl yapılır mavraları hiçbir tarih kitabında yoktur.
Napalm yapmanın üç yolu: Bir, eşit miktarda benzin ve konsantre portakal suyunu karıştırabilirsiniz. İki, eşit miktarda benzin ve diyet kola karıştırabilirsiniz. Üç, karışım koyulaşana dek parçalanmış kedi yavrularını benzinde çözersiniz.
Nasıl sinir gazı yapıldığını sorun bana. Bütün şu çılgın araba bombalarını.
Dokuz dakika.
Parker-Morris Binası devrilecek, bütün yüz doksan dokuz kat, ormandaki ağacın düşüşü gibi yavaşça düşecek. Kereste. Herşeyi devirebilirsiniz. Üstünde durduğumuz binanın, gökyüzündeki bir nokta olacağını düşünmek çok garip.
Tyler ve ben çatının ucunda, ağzımda bir silah ve ben silahın ne kadar temiz olabileceğini düşünüyorum.
Başka bir dosya dolabının binanın kenarından kayışını, çekmecelerin boşluğa açılışını ve beyaz kağıtların havayla yukarı çekilişini ve rüzgarla savruluşunu izlerken, Tyler’ın tüm cinayet-intihar olayını tamamen unutuyoruz.
Sekiz dakika.
Daha sonra kırılmış olan pencereden duman çıkmaya başlıyor. Yıkım Ekibi belki sekiz dakika içinde ilk patlayıcı maddeyi harekete geçirecekler. İlk patlayıcı, temeldeki patlayıcıyı havaya uçuracak, temeldeki kolonlar devrilecek ve Parker-Morris Binasının seriler halindeki fotoğrafları tarih kitaplarına geçecek.
Beş-resimli zaman-eskisi seriler. Burada, bina ayakta. İkinci resimde bina seksen derecelik bir açıda olacak. Sonra yetmiş üç derece. Dördüncü resimdeki kırk beş derecelik açıda bulunan binanın iskeleti çökmeye başlıyor ve kule iskeletin hafif bir kemer oluşturmasına sebep oluyor. Son karede kule, yüz doksan dokuz katın tamamı, Tyler’ın asıl hedefi olan ulusal müzenin üstüne çöküyor.
“Bu bizim dünyamız artık, bizim” diyor Tyler, “ ve tüm bu eski insanlar öldü.”
Bunun nasıl sonuçlanacağını bilseydim, şu anda ölü ve Cennette olduğum için mutluluktan daha fazlasını hissederdim.
Yedi dakika.
Tyler’ın silahı ağzımda, Parker-Morris Binasının tepesindeyiz. Sıralar, dosya dolapları ve bilgisayarlar binanın etrafındaki insan kalabalığının üstüne meteor gibi yağarken ve kırık camlardan duman tüterken ve üç blok aşağıdaki Yıkım Ekibi saate bakarken, bunların hepsini biliyorum: silahlar, anarşi, patlama, hepsi Marla Singer’la ilgili.
Altı dakika.
Burada üçlü bir durum söz konusu. Ben Tyler’ı istiyorum. Tyler, Marla’yı istiyor. Marla beni istiyor.”


13 Temmuz 2010 Salı

YAGYU SHİNKAGE-RYU 2


MUNENORİ


“Eğer günümüz dünyasını takip ederseniz, gerçek yola sırtınızı dönersiniz. Gerçek yola sırtınızı dönmek istemiyorsanız, dünyayı takip etmeyin.”

“Zihin tüm düşüncelerin kaynağıdır; işte bu yüzden zihin birincidir. Zihin ilktir. İlk düşünce harekettir. İşte bu yüzden girişimi başlatmaktır. Nihai olan budur. İlk düşünce bütün hareketlerin kaynağıdır.”

“Savaş sanatlarının ve Budizm’in uyum içinde yer aldığı birçok örnek bulunur ve savaş sanatları Zen ile anlaşılabilir. Her ikisi de bağlılık ve bir şeylere bağımlı kalmaya, durmaya karşıdır... Nasıl bir gizemli bilgi miras alırsanız alın ya da hangi tekniği kullanırsanız kullanın; eğer zihniniz o teknikte durursa, savaşı kaybedersiniz. Rakibinizin hareketlerinden bağımsız olarak, zihnin böyle bir noktada durmaması başlıca disiplinlerden biridir.”

“Sadece kazanmayı düşünmek hastalıktır. Sadece savaş sanatlarını kullanmayı düşünmek bir hastalıktır. Bir saldırıda bulunmayı ya da bir saldırı beklemeyi düşünmek kadar sadece eğitimini sergilemenin sonuçlarını düşünmek de bir hastalıktır. Bu tip hastalıkları kovmayı düşünmek de bir hastalıktır. Zihinde kalan her ne olursa olsun hastalık olarak nitelendirilmelidir.”

“Bir adam tek bir yolla, bütün yolları anlayabilir.”

“Savaş sanatlarının bir adamı yenmekle ilgili olduğunu düşünmek anafikri kaçırmaktır. Mesele insanları yenmek değildir; kötülüğü ortadan kaldırmaktır. Bir adamın kötülüğünü öldürüp, on binlercesine hayat verme stratejisidir.”

“Büyük öğreti, eğitime başlamanın kapısıdır. Çoğunlukla bir eve geldiğinizde ilk olarak kapıdan içeri girersiniz. Kapı eve yaklaştığınızın göstergesidir. Kapıdan geçtiğinizde eve girer ve evin efendisiyle tanışırsınız. Aynı şekilde öğreti, Yol’a yaklaşmak demektir. Bu kapıdan geçenler Yol’a varır. Ama öğreti sadece kapıdır, evin kendisi değildir. Kapıya bakıp ‘Bu, evdir’ diye düşünmeyin. Ev içeridedir, ona kapıyı geçtikten sonra ulaşılır.”

“Yazılı eserleri okuyup ‘bu Yol’dur’ demeyin. Yazılı eserler Yol’a açılan kapılar gibidir. Bu yüzden ne kadar öğrenirlerse öğrensinler ve kaç Çince karakter biliyor olurlarsa olsunlar Yol’dan habersiz insanlar vardır. Sayfalarla yüzleşip eskilerin notlarını becerikli bir şekilde okusalar da gerçeği bilmezler ve Yol’u kendilerine ait kılamazlar.”

(BÜYÜK USTA MUNENORİ'NİN ÖĞRETİSİNE DEVAM EDECEĞİZ)

12 Temmuz 2010 Pazartesi

YAGYU SHİNKAGE-RYU



MUNENORİ

“İki kılıç karşı karşıya geldiğinde zafer, prensipleri ve işlevi uyumlu bir şekilde birleştiren, elleri ve ayakları düzgün çalışan tarafın olacaktır.”

“Bir kılıcın zaferi ve yenilgisi zihindedir. Elleriniz ve ayaklarınız da zihniniz tarafından kontrol edilir.”

“Kılıçsızlık teriminin anlamı rakibinizin kılıcını elinden almak demek değildir. Kendi kılıcınızı ortaya çıkarmak ve hatta isim yapmak anlamına da gelmez. Kılıçsızlığın anlamı elinizde kılıcınız olmadığı halde başkası tarafından kesilmemektir...
Eğer rakibinizin kılıcının elinden alınmasını istemiyorsa, bu hareketi yapmak için ısrar etmemelisiniz. Kılıçsızlık aynı zamanda rakibiniz bu tavır içindeyken onun kılıcını almamak anlamına da gelir. Zihni kılıcını karşı tarafa vermemekle dolu olan bir adam, rakibini kesme amacını unutur. Sadece kılıcını size vermemeyi düşünürken büyük bir olasılıkla kesmeyecektir...
Kılıçsızlık adı verilen şey, bir adamın kılıcını almak değil, tüm uygulamaları özgür bir şekilde kullanabilmektir. Elinizde bir kılıcınız yoksa ve rakibinizin kılıcını kendi kılıcınız olarak kullanmak istiyorsanız; elinize geçen her şeyi kullanmalısınız. Elinizde bir yelpaze dahi olsa, rakibinizin kılıcını yenmelisiniz.Kılıçsızlık, işte tam da bu davranıştır.”

“Boşluk rakibinizin zihni anlamına gelir. Zihnin herhangi bir şekli ve rengi yoktur, tamamen boştur. Boşluğu, tek olanı görebilmek tabiri, rakibinizin zihnini görebilmeniz anlamına gelir. Zen sizi bu zihnin boşluk olduğu gerçeğiyle aydınlatır.”

“Rakibinizin zihni onun ellerindedir, yukarı kaldırılmıştır ya da yoğunlaşmıştır. Hareket etmeyen bir noktada vurmaya, boşluktan vurmak denir. Boşluk hareket etmez, çünkü bir şekli yoktur. Boşlukta vurabilmenin önemi, sizin hareket etmeyen bir noktaya vuruyor olmanızda yatar. Buna boşluk denir ve Zen’in başlıca prensiplerinden biridir.”

“Zen’de bir deyiş vardır: Çimenlere vur ve yılanı korkut. Çimenlere vurup yılanı korkutmanın altında yatan, rakibi şaşırtıp aklının karışmasına sebep olmaktır. Hile, rakibinize bir şey yapıp onu şaşırtmaktır. Buna SAVAŞ SANATI denir.”

(DEVAMI GELECEK...)